May
Henüz Yakılmamış Bir Türkü
Tanrım, onu bana verir misin? Ben alamam, ben söyleyemem, ne cesaretim var yeterli, ne de doğru kelimelerim, onu sevmek de beni korkutuyor, çok korkutuyor, hiç rahat değilim, hiç.
Kurduğun o kadar güzel hayaller oluyor ki ilk başta, kendi kendineyken gamzelerin ağrıyor. Galiba insanı en çok güldüren şeyler komik olanlar değil. Ama ya zaman geçtikçe, umut zamanla tükenen bir şeymiş, anlıyorsun, sen ki herkesin karşısında şaklaban, onun karşısında nasıl davranacaksın, bilmiyorsun, ben söyleyemem tanrım, ben diyemem ona, cümlelerim kırılır hep bir yerlerinden, kelimeler terk eder çıkar cümlerlerimden, ama en azından burada, burada kendimi ifşa edebiliyorum, yazmak belki de bu yüzden çok değerli benim için, çünkü burada, durmamam gereken yerlerde duruyorum, yani en acımasız virgülüne kadar söylüyorum her şeyi.
Tanrım, bana yazacak kudret verdiğin bütün süre boyunca, onun için şarkılar yazmak istiyorum, o müzik olur, ben sözler, yine anlamaz belki beni, yine bilemez belki hiçbir şeyi, ben yine de tavrına hayran olurum. Hem söz de verdim ona, öyle kızgın kızgın bakma dedim, henüz dinlemedin benden türküler. Dinlemedi de, şarkılar da türküler de henüz dillere kadar gelip susuldu.
O halde, şimdi en azından burada ve belki de en çoğundan sadece ona…(ithaf)
Şimdi ben, sırf sana ve sadece benli, herhangi bir türkü olacağım, yakılacağım, sana seni, sana beni, bizi değil, çünkü biz yok, söyleyeceğim, çok söyleneceğim ve anlaşılmayacağım, cümlelerimize henüz zerk olmamış onlarca düşünce gibi, aşılanmamış bir ağaç misali, hiç yürümemiş bir çocuk ve rüyasız uyuyan bir insan yalınlığında, süpürülmemiş bir kapı önü kirliliğinde uçuşan on binlerce zerre kadar.
Ağlayamazsam, yüzler dökerim, dokunamazsam, sıcaklar üflerim, vazgeçemezsem, bakışlar saklarım, ben seni, senin görmeyeceğin yüzlerce küçücük oyunlarda her gün yine gönlüme gömerim.
Kısalar ve özler (belki de bir kelime oyunu). Görmemek için kapanmış gözler. Kaynayan çorba buharı arasında huzuru koklayan bir ana bakışında, çocuğunu uyandıramamışlığın çaresizliğinde, ismini bilmediğim hoş bir şarkının nakaratında, elimin altındaki herhangi bir kitabın rasgele bir sayfasını açarak, bazense yatağımdan gökyüzüne bakarken, sana uygun güzellemeler arıyorum. O kadar doldu ki içim, belki de o yüzden, ben söyleyemem, henüz değil, ve ben başkalarına konuşmaktan dudaklarım yorulurken sana susmaktan nefret ediyorum.
Hayallerimden bahsedemiyorum, sorduğunda bir şey, gerçek cevaplar vermiyorum, yanındayken de hep bir ilgilenmiyormuş havası, ben nereye bakmıyorsam hep oradayım, atrık anlamışsındır sanıyorum.
Belki de sen başkasındasın bende değil, belki güzellemelerim ağıtlaşacak, ama bil istiyorum, şimdi ben mağramın (hep başka bir yere vurgu, ah bu ben..) girişindeyim, umut iplerimi ellerine verdim, seni bekliyorum, şimdi bir adım dışarım senin elinde, çekmezsen beni, benim için üzülme, ben içerisine alışığım..