Eyl
Acaba
Otobüsteyim, haddinden kalabalık bir şehrin tam göbeğinde, etrafta bir çok surat görüyorum, yüzsüz suratlar, surat sayısı arttıkça yüzleri tamamen kaybolan suratlar. Belki de on beş dakikada yürüyebileceğim mesafeyi gitmek için otobüsteyim, şehir mi yorgun acaba, boş yerler varken neden ayakta gidiyorum, büyük bir durakta duruyoruz, otobüs doluyor, denge problemim yok, sesler, beni benden alan sesler, neler diyorlar acaba, dinlemeli miyim, dinlemek için hangisini seçmeliyim, acaba şehirde herhangi bir seste mutluluk arayabilir miydim, hangi ses daha önemli, nasıl karar verilir buna, genellikle hepsi de çok önemliler, hiddetliler, üzüntülüler, en çok da telaşlılar. Ben de söylenmek zorundayım, saylanmak istiyorum, kabul görmek, dinlenmek istiyorum. İneceğim durağa yaklaştık, hiçbir konuşmada anlamlı bir şey bulamadım, tuşa ne zaman basmalıyım, bir önceki duraktan hemen sonra basarsam şöförün kafası karışır mı, tuşa ulaşamıyorum, acaba benimle birlikte inecek olan var mı, belki de yürümeliydim, kimden tuşa basmasını rica etmeliyim, rica ederken hangi kelimeleri seçmeliyim, acaba tuşa basılmasını isteyeceğim herhangi bir cümleden, beni tanımadan kaba ya da görgüsüz bulabilecek insanların düşüncelerini neden umursuyorum, kesinlikle yürümeliydim.
Şimdi, sevdiğim insanların her zamanki nutuklarını duymaya, her cümleye karışma ve her şeyin en doğrusunu bilme ihtiyaçlarını tatmin etmeye birkaç merdiven kadar yakınım, merdiven gözümde büyüyor, hayır düşüncelerimle merdiven karşısında ben küçülüyorum. Odadayım, beş altı kişiyiz, belli ki daha yeni çekiştirilmişim, herkes söyleceklerinde kararsız, kimsenin yüzüne bakmıyorum, acaba bir anlığına da olsa hiçbir şey düşünmemeyi başarmış olabilir miyim, bir muhabbet başlıyor, biri bir problemini anlatıyor, ilgi bekliyor, çözüm arıyor, aldığı cevaplar ise, benim de şöyle problemim var, bende şöyle oldu oluyor, aslında herkes kendi derdini anlatıyor, insan birinin derdinin kendisininkinden daha büyük olduğunu görünce içten içe derdini unutuyor, belki de unutmak çözümden daha acısızdır, aman tanrım, cevapları biliyorum, ne yapması gerektiğini biliyorum, ama bana inanırlar mı, başka bir gün başlarının tacıyım bu insanların, ama daha yeni çekiştirilmişken, söyleyeceklerime itibar edilir mi, sevdiklerim bu kadar basit mi, kafamı kaldırıyorum, kimse benden bir cevap beklemiyor, herkes bir sorununu anlatıyor ve benden de bu bekleniyor, tanrım sorunum ne benim, bir şey söylemeli hissettiriliyor belki de insan, zamanla o kişilere karşı böyle alışınca da.. Acaba şu anda önemli bir cevap mı buldum, konuşmak değil bunu düşünmek istiyorum, gidemem şimdi, eğer oturduğum yerden kalkarsam bir daha bu kadar derin düşünemeyeceğimi biliyorum, kalkmazsam bir şey anlatmak zorunda olduğumu da biliyorum, düşünceler mekanlara ne kadar da bağlı, içten içe sinirleniyorum.
Vedalaşıp merdivenden iniyorum, farkına varmadan yolun yarısını yürümüşüm, şimdi, beni boğan düşüncelere sahibim, adımlarım bilinçsiz, otobüse mi binmeliydim, belki de taksi, nereye bu kadar hızlı ulaşmaya çalışıyorum, yetişmem gereken hiçbir yer yok, şu an telefonum çalsa ne güzel olur diye düşünürken aklım yine tırmalanıyor, en son ne zaman birisinden güzel bir şey duymuştum, hele telefonda, belki de bu yüzden telefonla konuşmayı sevmiyordum, şimdi şehrin yavaşlığından kaçıyorum, evime gitmek istemediğimi biliyorum, gidebileceğim başka yer mi var, ve neden oraya hızlı gitmek istiyorum, eve varmak üzereyim, belki biraz kitap okurum, hangi kitap, hayır hayır çay içip düşüneceğim, yine evdekiler bizimle neden hiç konuşmuyorsun diyecekler, işim var, ne işim var allah aşkına, düşünce mükellefi miyim, otobüse binseydim bunları düşünmeyecektim, acaba düşüncelerin bir yere vardığı olur mu ?
06Eyl
Başarılı 😀