Ağu
Dalaylamak (İçimde extreme saçmalamalar)
Nerde o eski dalaylamalar! Şimdiki dalaylamalar eski dalaylamaları hiç tutmuyor. Belki de dalaylamak artık sıktı insanları, ama böyle müthiş bir sanatın yok olmaya yüz tutması hiç hazmedilebilir bir şey değil. Her gün uyandığımda aklıma direk dalaylamanın hazin sonuna yaklaştığımız gerçeği geliyor, oysa umut beslemek insanın en büyük hakkı değil mi, ama bu konuda hiç umudum yok. Şimdi dalaylayanlar yok mu, var tabii ki ama onlar artık beceremiyorlar bu işi.
Baştan anlaşalım, öyle herkes dalaylayamaz, ne demiş atalarımız; “Adam olacak çocuk bokundan belli olur”. Şimdi doğruya doğru, dalaylamak öyle sonradan kazanabilecek, zorlama ile olabilecek bir şey değil, dalaylamak insanın içinde ya vardır ya da yoktur. Içten gelmeyen bir dalaylamayı kalaylamak serbesttir(Dalaylama kanunları 974. madde 3. fıkra).
Dalaylamanın tarihine değinmek istiyorum biraz, unutulmaması için herşeyi yapmak istiyorum çünkü. Dalaylamak türk toplumuna özgü bir harekettir. Ama bildiğiniz gibi amerikanın kültür yozlaştırma çabaları içinde, farkettirmeden halkımızdan alınmak istemektedir, çünkü türk halkını birbirine bağlayan, onlara türklüğün büyüklüğünü hatırlatan yegane şeydir dalaylamak. Kaka amerika bari bunu bırak! Ama tayyibin de suçu var, zamanında amerikaya dalaylasa böyle mi olurdu? Neyse bunlar zaten gündemdeki konular ama hatırlatmak istedim, tarihine geri dönelim, dalaylayan insana dalayan, çok güzel dalaylayana dalayık, çok çok güzel dalaylayana dalayan-ı kemal denir. Şahsen ben daha dalayan-i kemal hiç görmedim, ama piyasada dalayık yer yer var, bunlar da cia, fbi, mossad vb. istihbarat servisleri tarafından bir bir alaşağı edilmekte, bu yüzden dalayıklar çok zor durumda kalıp, zor kararlar vermeye mahkum bırakılmışlardır. Dalayıkların bazıları kimliğini gizleyip yeraltı dünyasına dalıp, hem hafif dalaylayıp hem demlenmekte bazıları da zor şartlarda dalaylama yapmakta, fakat bunlara ne oluyorsa ya kayboluyolar, ya intihar ediyolar, ya da kaza geçiriyorlar. Tabi biz salağız ya anlamadık, kakasın işte olum amerika anlamadık sanma.
Her dalayanın kendine özgü bir stili vardır, zaten yine bildiğiniz üzere aynı dalaylamayı iki kere yapmak imkansızdır, dalaylamalar eşsizdir. Dalaylamak tarihte ilk olarak hunlar tarafından bulunmuş, bi ara çinli prensesler tarafından neredeyse yok edilmiş, fakat Tarkan tarafından son anda kurtarılmış, sonra Selçuklu, Göktürk, Osmanlı derken bugüne kadar gelmiştir. Hun imparatoru Atilla der ki; “Dalaylamayı kaybeden bir toplum yıkılmaya mecburdur”. Diğer bir büyük kişilik olan Göktürk’lü Bilge Kağan ise; “Dalaylayamayanlar dalayanları asla unutmaz” diyerek dalaylamanın önemini harikulade bir şekilde belirtmişlerdir. Baktığımızda tarihte bunlar hep var, Osmanlı devletinin yıkılması buna en güzel örnek, 4. Murat “Bizi dalayımızdan vurdular” diyerek konuyu özetlemişse de tarih kitapları yazmadığından ben bu konuyu açmak istiyorum, Rönesans ve Reformun binbir türlü tanımlarını bulabilirsiniz kitaplarda ama asıl tanımı en güzel bir şekilde şöyledir “Rönesans ve reform dalaylamayı çalma hareketleridir”. Osmanlı devleti buna rağmen 200 yıl daha nasıl dayandı soruları geleceğini biliyorum, ama yazının ortalarında ne dedim dalaylama türk toplumuna özgüdür, bunu çok geç anladılar ama yine de dalayanları sömürerek önce durdular sonra gerilettiler, 2. Abdülhamit gibi dalayan-ı kemal bir insan bile kurtamadı Osmanlı’yı. Şu an bilim klonlama, genetik ve maddenin asıl yapısı hakkında yoğunlaşmış durumda, peki neden hiç düşündünüz mü? Tek sebep dalaylamanın genetik haritasını çıkararak onu kendilerine koyabilmek.
Son olarak diyorum ki biz Türk insanları olarak dalaylamamızın öneminin farkında olmasak da dünyanın her yeri bunun öneminin farkında olan insanlarla dolu..
Not: İş bu yazının Büyük Dalai Lama ile hiç bir bağı yoktur..
Not2: Bu yazıda ki kaka Yeni Zellandada yaşayan bir kuş türünün adıdır, çok çalışkan olduğundan amerikaya layık görülmüştür.
Not3: Evet korkağım